31 Aralık 2013 Salı

YÖNETİCİ ADAYLARI ENDİŞELİ!


Millî Eğitim Bakanlığı Personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmeliğe göre Sözlü sınav ve değerlendirme kurulu şu şekilde kurulacak:

“Sözlü sınav ve değerlendirme kurulu; Bakan onayıyla Müsteşar veya Müsteşarın görevlendireceği bir müsteşar yardımcısı veya genel müdür başkanlığında; bir grup başkanı,  bir Bakanlık müşaviri veya öğretim üyesi, bir denetçi veya hukuk müşaviri ile bir il millî eğitim müdürü veya ilçe millî eğitim müdüründen oluşur. Aynı usulle birer yedek üye belirlenir.”

Bilindiği gibi taşra teşkilatı şube müdürlüğü yazılı sınavı 29 Aralık tarihinde gerçekleştirildi. Münhal olan 1709 kadro için sözlü sınava 5127 aday çağrılacak.

Şöyle bir hesap yapalım: her bir adaya ortalama 5 dakika zaman ayrıldığı varsayarsak saatte 12 aday mülakattan geçirilebilir. Diyelim bir kurul günde 10 saat çalışsın neticede günde 120 aday yapar. Aynı kurul 10 gün boyunca mülakat yapsa bu sayı 1200’e çıkar. Aynı şartlarda 5 kurul oluşturulursa 10 gün içerisinde tüm mülakat ancak tamamlanmış olur.

Fakat bu o kadar da basit değildir kuşkusuz. Ankara’ya mülakat için gelecek olan adayların kendilerine bildirilen tarihte mutlaka mülakata alınmaları gereklidir. Binlerce kişinin çağrıldığı mülakatın da gayrı ciddi olmaması ve en azından soruların iyi hazırlanması gerekir ki bu –her adaya en az 2 soru sorulduğu düşünüldüğünde- tam tamına en az 10254 soru yapar.

Dolayısıyla her şeyden önce bu sınavların ne zaman yapılacağı belirlenmelidir. Aslında görülen o ki bu hazırlık yaz sonunu bulabilir. Aslında bu sınavın yaz sonunda yapılması mevcut şube müdürlerinin de istediği bir şeydir. Haziranda yapılması beklenen rotasyon öncesi tüm kadroların ilk atamalarla doldurulması kadrolu şube müdürlerini cidden çok sıkıntıya sokar.

Bir husus daha var ki MEB tüm adayları toplu şekilde sözlü sınava alıp toplu bir sıralama yapmalıdır. Parçalı olarak yapılacak sıralamalar yarı ayrı adaletsizlikleri ortaya çıkarır.

Yazılı sınava giren adaylardan edindiğimiz izlenimlerse iç açıcı değil. Her şeyden önce adaylar sözlü sınavın adil yapılmayacağından endişe duyuyorlar. Eğitim kurumu müdürleri için yapılan mülakatlarda nelerin yaşandığı ortadayken Ankara’da yapılacak mülakattan objektiflik bekleyenlerin sayısı son derece az. Bir de bunun üstüne 17 Aralık gelişmesiyle mülakatlarda işin içine başka ‘kriterlerin’ girmesi endişesi daha da arttı.

Sözün özü: binlerce aday per perişan Ankara yollarına düşüp neticede ‘dolgu malzemesi’ durumuna düşmekten korkuyorlar.
Metin KOÇER
metinkocer06@gmail.com

3 Aralık 2013 Salı

MEM'LERDEN GEÇERSİZ GÖREVLENDİRME!

Yeni kurulan ilçelere ilçe milli eğitim müdürü atanıp atanmayacağı konusunda tereddüt oluştu. Ordu’da kurulan Altınordu ilçesine ve Hatay’da da yeni kurulan ilçeye görevlendirme yapıldığı bilgisine ulaştık.

Trabzon, Balıkesir Muğla ve Kırklareli illerinde il müdürlerine görevlendirme için baskıların olduğunu da biliyoruz. Nitekim Trabzon il müdürüne yeni kurulan Ortahisar ilçesine ilçe milli eğitim müdürü görevlendirmesi için baskılar artmış. İl müdürü de kadro olmadığını gerekçe göstererek böyle bir görevlendirme yapamayacağını ifade etmiş. Bunun üzerine Ankara’ya iletilen konuyla ilgili Ankara’nın tavrı bu ilçelere kadro olmamasından dolayı görevlendirme yapılamayacağı şeklinde olmuş.
2014 Martında yapılacak ilk mahalli seçimle birlikte ilçe statüsüne kavuşacak bu yerlere atama yapılabilmesi için kadro verilmesi gerekmektedir. Her ne kadar İçişleri Bakanlığı buralara kaymakam atamıştır ama İçişleri Bakanlığı bu ilçelere kadro tahsisini sağlamıştı.
Ordu ve Hatay il müdürlükleri önce bu ilçelerde kendi adlarıyla yazışmalar yapılmasını istemiş ama hukuken bulunmayan ilçeler adına yazışma yapılamayacağı gerekçesiyle yazışmaları yine doğrudan il müdürlüğüyle yapmaya karar vermişler.
Bu görevlendirmeler şu an itibariyle geçersizdir. Hukuken var olmayan bir kadroya yapılan görevlendirmeler de hukuken geçersizdir.
Hatay ve Ordu illerinde yeni kurulan ilçelere görevlendirilen ilçe milli eğitim müdürleri ve şube müdürlerinin hiçbir şey yapmadan akşama kadar boş oturduklarını duyuyoruz.
Bakanlığın bu anlamsız görevlendirmeler konusunda tedbir alması, bir an evvel kadro tahsisi için girişimde bulunması ve haziran rotasyonunun hemen öncesi olan mart ayında da kesinlikle bir atama yapmaması gerekmektedir.
Bu tür kadroları arpalık olarak görmek gerçekten üçüncü dünya ülkesi görüntüsü veriyor.

Metin KOÇER
metinkocer06@gmail.com

6 Ekim 2013 Pazar

MAALESEF AVCI'YA KİMSE İNANMIYOR!

Sayın Avcı televizyon röportajında Bakan taşra rotasyonu konusunda şu cevabı verdi: “Rotasyon gerekiyor, bu sene yapacaktık, önümüzdeki mayıs ayından itibaren yapacağız.” Bu cümleyi tahlil edelim:

Sayın Bakan ‘rotasyon gerekiyor’ ifadesiyle hem kendisinin hem de Bakanlığın taşra yöneticilerinin rotasyonunun gerekliliğine inandığını söylemiş oldu. Fakat rotasyonun gerekliliği konusunda son anda bir aydınlanma gelmediğini, başından beri böyle bir politika olduğunu daha önce hazırlanan ve iptal edilen uzun süreçten biliyoruz.

Bu sene yapacaktık’ ifadesi ise içerisinde ‘neden yapmadınız?’ sorusunu da barındırıyor. Aslında Sayın Bakan bu soruya cevap verirken çok soğuk bir tavır içerisine girmesiyle rahatsızlığını da ifade ediyor. ‘Bu sene yapacaktık ama şu şu gerekçeyle yapmadık.’ gibi bir cevabı yok Sayın Bakan’ın. Tabi diyemez ki: ‘Aslında biz her türlü hazırlığı yaptık, süreci işlettik, son noktaya geldik ama kendi personelimiz olan bazı tuzu kuruların bastırmasıyla geri adım attık!

Aslında açıkça ifade etmek lazım gelirse maalesef koskoca Milli Eğitim Bakanının bu açıklamasına bile kimse inanmıyor. Herkesin tercihleri görüldükten, insanlar tüm planlamalarını yapmışken ve herkes tamamen kabullenmişken son saniyede yapılan iptal işlemi MEB’e olan tüm itimadı sıfıra indirmiştir. Bakan’ından hizmetlisine kadar MEB merkez teşkilatından yapılan bırakın sözlü açıklamaları resmi yazılara bile inanç yoktur. Size inanmıyoruz Sayın Bakan, üzülüyoruz bunu söylemekten ama MEB; tüm zamanların en güvenilmez, en prensipsiz, en ‘ne yapacağı belli olmaz’ zamanlarını yaşıyor. Bu saatten sonra Bakan dâhil Tüm merkez teşkilatı yöneticileri sadece ‘Allah bir’ derse inanılacaktır. Bu böyle biline. Taşra yöneticileri bu yönetim kadrosunu hiçbir zaman affetmeyecektir. Ağır travmanın ardından küskünlük, telafi edilemez bir kırgınlığa dönüşmüştür. Bu artık ‘kuyruk acısı' olmuştur. Hani yılan demiş ya: ‘Sende bu evlat acısı bende de bu kuyruk acısı varken dost olamayız.’ Öyle işte!

İnanmaya inanmıyoruz da de ki oldu ve mayısta rotasyon yapıldı. Ey Bakanlık nasıl bir taslaktır bu? Tasfiye operasyonu mu yapılmak isteniyor? 1 2’ye, 2 3’e, 3 4’e, 4 5’e gidecek de 5 nereye gidecek? Herkes alt bölgeye giderse 1’e kim gidecek?

Şube müdürlüğü atamasında yazılı sınav sadece baraj olacaksa neden zaman kaybına yol açıyorsunuz? ‘Efendim biz mülakatı liyakata uygun ve objektif yapacağız.’ mı diyorsunuz. Yalan yalan yalan. Kimse inanmaz buna ey MEB! Eğer doğru söylüyor olsaydınız, eğitim yöneticilerinin mülakatlarında yaşanan rezillikler ve pislikler burunların direklerini kırarken ‘Durun bakalım il müdürü kardeşlerim, ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz!’ derdiniz.

Bu yaptığınız Ahmet’i Mehmet’e tercih etmektir. Bu yaptığınız ‘Türkiye Cumhuriyetinde herkes yasalar önünde eşit ve şerefli Türk vatandaşıdır.’ ilkesine aykırıdır. Bu yaptığınız dinen de caiz değildir. Muteber hocalara sorun bakalım, deyin ki: ‘Hocam biz göstermelik mülakatlar yapıyoruz, önceden isimleri belirlenmiş ‘kardeşlerimiz’ yönetici olsun diye diğerlerine düşük puan veriyoruz.’ Bir tane hoca: ‘Kul hakkı da yemiş olsanız yaptığınız doğru.’ derse ben İslamiyet hakkında bir şey bilmiyorum!

Bu yaptığınız genel ahlak ilkelerine de aykırıdır. Hiç dini veya felsefi bir ölçülendirme görmemiş, ormanda yaşayan ilkel bir kabile üyesine danışsanız hem vallahi hem billahi: ‘Herkese eşit olun, kim iyi yapacaksa o gelsin, adil olan her zaman kazanır.’ diyecektir.

Daha önce de defalarca yazdım Allah’ınızı severseniz yapmayın! Dindar öğretmenler öğretmen odalarında haktan hukuktan bahsedemez oldular. Bu adam kayırmalar yüzünden Müslümanlık menfaatle, adaletsizlikle beraber anılır oldu. Ebu Cehil kalkıp gelse bu kadar zarar vermez. Allah hakkı için söylüyorum bunun hesabını öbür tarafta veremezsiniz!

Hâsılı kelam, taşra yöneticileri heyecanlarını da umutlarını da inançlarını da kaybettiler ve yazık oldu. Daha da kötüsü bunun telafisi de yok!
Metin KOÇER

15 Eylül 2013 Pazar

DERS DAĞILIMLARI YANLIŞ YAPILMIŞ OLABİLİR!


Kamu Görevlilerinin Geneline Ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali Ve Sosyal Haklara İlişkin 2014 Ve 2015 Yıllarını Kapsayan 2. Dönem Toplu Sözleşmede müdür ve müdür başyardımcılarının maaş karşılığı girmek zorunda oldukları ders saati şu şekilde düzenlenmiştir.

Örgün ve yaygın eğitim kurumlumun müdür ve müdür başyardımcılarının aylık karşılığı ders görevi

Madde II- (1) 5/3/1964 tarihli ve 439 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası ile 2006/11350 sayılı Kararın 5 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “6 saat" ibaresi; Milli Eğitim Bakanlığına bağlı örgün ve yaygın eğitim kurumlarında müdür ve müdür başyardımcısı olarak görev yapanlar için “2 saatten az olmamak üzere 6 saate kadar" şeklinde uygulanır.

Ancak burada bir husus gözden kaçırılmamalıdır! Sözleşmenin BİRİNCİ KISIM Genel Hükümlerinde Yürürlük süresi ve tereddütlerin giderilmesi maddesi bütün olarak sözleşme hükümlerinin hangi tarihten itibaren geçerli olduğunu düzenliyor. Ülke genelinde binlerce okul müdürü, öğretmen ihtiyacını belirlerken ve ders programlarını hazırlarken bunu 6 saat yerine 2 saat olarak ayarlamıştır. Şimdi tüm bu planlamaların yeniden gözden geçirilmesi ve il ve ilçe müdürlüklerinin de ücretli öğretmen ihtiyaçlarını yeniden tespit etmesi gerekmektedir. İşte yürürlük tarihi:

Yürürlük süresi ve tereddütlerin giderilmesi

Madde 3- (1) Bu Toplu Sözleşme, 1/1/2014-31/12'2015 tarihleri arasında uygulanır. (2) Bu Toplu Sözleşmenin uygulamasına ilişkin olarak ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye ve uygulamayı yönlendirmeye, ilgisine göre Maliye Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığı görevli ve yetkilidir.

 Metin KOÇER

 

8 Eylül 2013 Pazar

MEB İNSANLARIN GÜVENİNİ KAYBETTİ!

Milli Eğitim Bakanlığı hiç kuşkusuz Türkiye’nin en önemli bakanlığıdır. Hem nesillerin şekillendirilmesi bakımından hem sahip olduğu bütçe ve personel bakımından hem de toplumla doğrudan temas olma bakımından daha büyük ve önemli bir bakanlık yok.

O yüzden de sürekli gündemde kalan ve her uygulaması ülkenin gündemine oturan Milli Eğitim Bakanlığı, geniş kitleler taraflarından da yakından takip edilmektedir.
Siyasi iktidarın seçim karnesini de yakından ilgilendiren icrai yönüyle bu bakanlığın iyi yönetilmesi seçim kaybettirip kazandırma etkisine bile sahiptir.
Tüm bunlardan dolayı Milli Eğitim Bakanlığının hem yöneticilerinin beyanatları hem de uygulamaları bakımlarından personeline ve halka güven vermesi gerekmektedir.

İktidar partisinin 12 yıllık iktidarı döneminde MEB iyi yönetilmiş midir?
Bu soruya cevap verirken iktidarın politikalarını ideolojik olarak değerlendirmek istemiyorum çünkü bu algıya göre değişir. Politikalarını benimseyenler de olabilir benimsemeyenler de. Ele almak istediğim bakış açısı tutarlılık. Örneğin cumhuriyet döneminde çıkan tüm yönetmelik sayısı kadar son 12 yılda yönetmelik yayımlandı desek çok da abartmış olmayız. Eğitim kurumları yöneticiliği atama yönetmeliği neredeyse her yıl yenilendi. Okul türleri, üst öğretim kurumlarına giriş sınavları baş döndürücü bir değişim geçirdi. Eskiden yöneticiler yönetmelikleri neredeyse ezbere bilirdi. Şimdi ise çıkan yönetmeliği detaylı incelemeye bile gerek gören görülmüyor, bunun gerekçesi kısa zamanda yenisiyle mülga duruma düşeceği inancı!

Kısacası MEB yönetim bakımından son 12 yılda istikrarı yakalayamamıştır. Her Bakan hatta Müsteşar değişiminde adeta iktidar değişmişçesine bir önceki uygulamaların değiştirilmesi gelenek halini aldı. Okula başlama yaşındaki keskin inat bu yıl kırıldı örneğin. Serbest kıyafet uygulaması bir yıl olmadan değiştirildi. Eğitim özrü yer değiştirmesi olmayacak dendi, oldu. Sözleşmeliler seçime bir ay kala apar topar kadrolu oldu. Taşra yöneticilerinin yer değiştirme tercihleri bile alındı son saniyede iptal edildi.
Son dönemde bir de sosyal medya üzerinden açıklamalar yoğunlaştı. Müsteşar Bey tüm eş özür atamalarını yapacağız dedi, ancak gerçekleşmedi. Daha sonra Bakanlık doğrudan bunu uyguladı, bu kez de eşinden yüzlerce kilometre uzağa atanan öğretmenler itiraz etti. Yarın okullar açılıyor hala özür atamaları netleşmedi. İlk atama başvuruları gecikmeli de olsa alındı ama atamalar ne zaman yapılacak belli değil. İlk atamalar sene başı seminer döneminin en az yarısını kaçıracaklar. Bakanlık istisnasız tüm atamaları belirtilen takvimden sonra yapabildi. Tüm bunlardan sonra maalesef koskoca MEB yalancı çobana döndü. Bundan böyle MEB yetkililerinin açıklama ve uygulamalarının tamamı soru işaretiyle karşılanacaktır.

Neticede ne mi oldu? Hani bir reklam sloganı vardı hatırlarsınız: ‘İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.’ İşte MEB ondanını kaybetti.
Konuyla ilgili olarak mebpersoneli.com.tr sitesinde yapılan anketin sonucu:

MEB Yetkililerinin Açıklama ve Uygulamalarına Güveniyor musunuz?

EVET : 188 Oy                  5.9%
HAYIR : 2951 Oy             91.9%
FİKRİM YOK : 71 Oy       2.2%
Toplam Oy: 3210

Metin KOÇER
metinkocer06@gmail.com

7 Eylül 2013 Cumartesi

ORTAÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETMELİĞİ DEĞERLENDİRMESİ

Öncelikle çok dağınık olan liselerin yönetmelikleri, disiplin ve ödül yönetmeliği, sınıf geçme ve sınav yönetmeliği gibi yönetmelikler tek bir yönetmelikle birleşmiş ve derli toplu hale gelmiştir.

Şimdi bazı önemli değişiklikleri değerlendirelim:

--Basına yansıyan ‘Atatürk’e bağlılık yönetmelikten çıkarıldı haberinin aslı nedir?

Eski yönetmelikte ilkeler başlığı altında şu yazardı: “ b) Öğrenciler, Atatürk ilke ve inkılâplarını benimsemiş, temel demokratik değerler ile donanmış, araştırma, sorgulama, eleştirel düşünme, problem çözme ve karar verme becerileri gelişmiş; hayat boyu öğrenen, insan haklarına saygılı, mutlu bireyler olarak yetiştirilir. “

Yeni yönetmelikte ilkeler başlığı altında şu ifadeler bulunuyor: “(1) Ortaöğretim kurumları işlevlerini Türk millî eğitiminin genel ve özel amaç ile temel ilkeleri doğrultusunda, evrensel hukuka, demokrasi ve insan haklarına uygun; öğrenci merkezli, aktif öğrenme ve demokratik kurum kültürü anlayışıyla yerine getirir.”

Evet, bu maddede doğrudan Atatürk’le ilgili ifadeler çıkarılmıştır. Bunun yerine daha genel ve evrensel bir dil kullanılmıştır.

Ancak 157. Madde incelendiğinde MEB’e haksızlık yapıldığı görülecektir. 157. Madde şöyledir: (1) Öğrencilerin; Atatürk inkılâp ve ilkeleriyle, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlâkî, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve yücelten, insan haklarına saygılı, Cumhuriyetin demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti olması ilkelerine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getiren; beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı, gelişmiş bir kişiliğe, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetişmeleri için okul yönetimi, öğretmenler, rehberlik servisi, okul-aile birliği ve ilgili diğer paydaşlarla işbirliği yapması istenir.

Bu kadar açık ifadelere rağmen bu noktadan eleştirmek büyük bir haksızlıktır.

--Ortaöğretim kurumlarında bir ders saati süresi 40 dakikadır. Dersler arasındaki dinlenme süreleri okul yönetimlerince belirlenir.

Daha önce sadece akademik liselerde ve mesleki eğitim veren liselerde 40 dakika olan ders saati süresi şimdi fen, Anadolu ve sosyal bilimler liselerinde de 45 dakikadan 40 dakikaya indirilmiştir. Önemsiz bir ayrıntı gibi görünse de bu değişiklik okulların gün boyu 1 saat daha erken bitmesi anlamına gelir. Uzun zamandan beri istenilen ve olması gereken bir uygulama hayata geçirilmiştir.

--Derslerin öğretimi Türkçe yapılır. Ancak ortaöğretime yerleştirmeye esas puanla öğrenci alan ve önünde hazırlık sınıfı bulunan ortaöğretim kurumlarında matematik ve fen bilimleri grubu derslerini birinci yabancı dille okutabilecek öğretmen bulunması ve en az 12 öğrencinin talep etmesi hâlinde bu derslerin öğretimi birinci yabancı dille de yapılabilir. Özel öğretim kurumlarında ve Uluslararası Bakalorya Programı (IB) uygulayan okullarda bu sayı aranmaz.

Hazırlık sınıfı bulunan okullarda 1. Yabancı dille eğitimin önü yeniden açılmıştır.

--c) Özürsüz olarak art arda iki gün ve daha fazla devamsızlık yapan veya okula geldiği halde derse girmeyen öğrenciler hakkında disiplin işlemi uygulanır.

(5) Devamsızlık süresi özürsüz 10 günü, toplamda 45 günü aşan öğrenciler, ders puanları ne olursa olsun başarısız sayılır. Ancak kaynaştırma ve özel eğitim gerektiren öğrencilerin toplam devamsızlık süresi 60 gün olarak uygulanır. Devamsızlık nedeniyle başarısız sayılan ve öğrenim hakkı bulunan öğrenciler takip eden öğretim yılında okula devam ettirilir. Sınıf tekrarı hakkı bulunmayanların okulla ilişikleri kesilerek Açık Öğretim Lisesi veya Mesleki Açık Öğretim Lisesine gönderilir.

Devamsızlık süresi önceden de toplamda 45 gündü ama özürsüz devamsızlık 20 günden 10 güne indirilmiştir. Öğrencilerin keyfi olarak devamsızlığını önlemesi bakımından doğru bir uygulama olmuştur. Ayrıca yılsonlarında son sınıfların daha uzun süre okulda kalmaları da sağlanmış olacaktır.

--2) Puan değerleri ve dereceleri aşağıdaki gibidir.

Puan
Derece
85,00-100
Pekiyi
70,00-84,99
İyi
60,00-69,99
Orta
50,00-59,99
Geçer
       0-49,99
Geçmez

Yapılan bu değişiklikler hem ölçme ve değerlendirmeyi daha ciddi olarak ele almayı hem de sınıf geçmeyi olması gerektiği kadar zorlaştırmayı amaçlaması bakımlarından doğrudur.

--b) Aynı derse giren öğretmenlerin ortak değerlendirme yapabilmelerine imkân vermek üzere birden fazla şubede okutulan tüm derslerin yazılı sınavları ortak yapılır ve ortak değerlendirilir. Sorular ve cevap anahtarları zümre öğretmenlerince birlikte hazırlanır ve sınav sonunda ilan edilir. Bu sınavların şube ve sınıflar bazında sınav analizleri yapılır. Konu ve kazanım eksikliği görülen öğrencilerin durumları, ders ve zümre öğretmenleri tarafından yeniden değerlendirilir.

Eski yönetmelikte aynı derse giren öğretmenler sadece son sınavı ortak yapıyorlardı, yeni düzenlemede tüm sınavlar ortak yapılacak. Öğretmenler arası farklı uygulamaları gidermesi ve not adaleti açılarından doğru bir uygulamadır.

--2) Yazılı sınav, uygulama, performans çalışması ve projelerin değerlendirme sonuçları, yazılı sınavın yapıldığı tarih veya performans çalışmasının, uygulamanın yahut projenin teslim tarihini takip eden 10 gün içinde öğrenciye duyurulur ve e-Okul sistemine işlenir.

Öğretmen tarafından yapılan yeni değerlendirmenin yeterli görülmemesi durumunda öğrenci okul yönetimine yazılı itirazda bulunulabilir. İtiraza ilişkin evrak okul yönetimince ders öğretmeninin dışında ilgili branştan en az iki öğretmenden oluşturulan komisyon, okulda yeterli öğretmen bulunmaması durumunda ise il/ilçe millî eğitim müdürlüğünce oluşturulan komisyon tarafından incelenip değerlendirilerek öğrencinin nihai puanı belirlenir.

Buradaki hedef ölçme değerlendirmede objektifliği sağlamaktır. Dikkat edildiğinde sözlü notu yeni yönetmelikle kaldırılmıştır. Yazılı sınavda, uygulama ve performans çalışması ve proje değerlendirme sonuçlarına itiraz yolu daha da netleştirilmiştir.

--(4) Evli olanların kayıtları yapılmaz, öğrenci iken evlenenlerin okulla ilişiği kesilerek kayıtları e-Okul üzerinden Açık Öğretim Lisesine veya Mesleki Açık Öğretim Lisesine gönderilir.

Bu madde üzerinden de tartışma yürütülüyor. Daha önceki yönetmelikte evlenen öğrencinin eğitim hayatı sona erdiriliyordu. Ancak istismar edilen veya unutulan başka bir husus önceden de açık liseden diploma alınması mümkündü. Şimdiki durumda fazladan erken evliliğin önünü açan bir düzenleme yoktur.

--(2) Talep olması halinde ibadet ihtiyaçlarını karşılayacak uygun mekân ayrılabilir.

İlk defa okullarda mescit açılması mevzuata girmiş ve çok önemli bir eksiklik giderilmiştir.

--MADDE 172- (1) Okuldan kısa süreli uzaklaştırma cezası alan öğrenciler;

a) Ceza süresince okula devam ettirilmez. Bu süre devamsızlıktan sayılır.

Bu belki de birçok kişinin gözünden kaçan çok önemli bir ayrıntıdır. Önceden kısa süreli uzaklaştırmalar devamsızlıktan sayılmıyordu. Şimdiki durumda devamsızlıktan sayılıyor. Ancak tabi ki cezalı günler özürlü devamsızlıktan sayılır. Ancak “h) Özürsüz devamsızlık yapmayı, okula geldiği hâlde özürsüz eğitim ve öğretim faaliyetlerine, törenlere ve diğer sosyal etkinliklere katılmamayı, geç katılmayı veya erken ayrılmayı alışkanlık haline getirmek,” cümlesiyle devamsızlığı alışkanlık haline getirmenin cezası kısa süreli uzaklaştırma olarak belirlenmiştir. Buradan kesin olarak şunu çıkarabiliriz ki MEB okula devama çok önem veriyor ve her durumda okula devamı ön görüyor.



Metin KOÇER



 

26 Ağustos 2013 Pazartesi

ÖĞRETMENLER HARAÇ MEZAT!

Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer döneminde yayımlanan 2011/40 sayı ve tarihli genelgede “Gerek merkezi sistemle gerekse sınavsız öğrenci alan Bakanlığımıza bağlı her tür ve düzeydeki resmi eğitim-öğretim kurumlarına öğrenci kayıt kabullerinde ve diploma verilirken kesinlikle bağış talep edilmeyecek.” ifadesi yer almış ve daha sonra bu genelgeyi dikkate almayıp bağış toplayan okul müdürleri hakkında soruşturmalar açılmıştı.

15.08.2013 tarihinde ise Temel Eğitim Genel müdürlüğünden Müsteşar Yusuf Tekin imzalı bir yazı yayımlandı o yazıdaki bağış emri ise şöyleydi: “Velilerimizden herhangi bir ad altında zorunlu bağış talep edilmeyecek, tüm işlemler öğrencilerin T.C. Kimlik numaraları üzerinden yapılacak, kırtasiyecilik ve bürokrasiyi artırıcı çalışmalar yapılmayacaktır.”
Kılık kıyafet, okula başlama yaşı ve daha birçok alanda olduğu gibi bu konuda da bir gevşeme ve eskiye dönüş gözden kaçmamaktadır. Yeni yazıya göre kayıtlarda veli isteğine bağlı bağışlar kabul edilebilecektir.

Bir yönüyle değerlendirildiğinde bu durum okulların elini rahatlatan ve okul aile birliklerine imkân sağlayan bir düzenlemedir. Bir diğer açıdan bakıldığında ise yine velileri ve okul idarelerini zor durumda bırakan bir uygulama olacaktır. Daha önceki yazılarımda sık sık belirttiğim gibi bu işin çözümü her öğrenci için belirli bir miktar paranın okul aile birliği hesaplarına yatırılmasıdır.
Bu konuda bazı rahatsız edici duyumlar da kulağımıza gelmektedir. Özellikle öğrencisi 1. Sınıfa başlayan öğrenci velilerinin, çocuklarının methini duydukları öğretmenlere verilmesi karşılığında okul aile birliği hesaplarına yüklü miktarda bağış yapmaya zorlandıkları konuşuluyor. Çocuklarının istikballeri ve iyi yetişmeleri için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan velilerden yine onların bu yumuşak karınlarını bilen yöneticilerin binlerle ifade edilen miktarları talep ettikleri söylentileri ayyuka çıkmış durumdadır.

Özellikle kayıt dönemlerinde okul aile birliği hesaplarında oluşan aşırı hareketlerin denetlenmesi ve velilere adeta şantaj yapan yöneticilerin gerekli cezaya çarptırılması gerekir.
Yapılması gereken şey, tüm öğrencileri bir havuzda toplayıp kura usulüne göre sınıflara adil şekilde dağıtmaktır. Böyle yapıldığında herkes hakkına razı olacaktır.

Sınıf yönetimi, mesleki bilgi, öğrenci psikolojisine hakimiyet ve diğer yönleriyle emsalleri arasında dikkat çekici başarı gösteren öğretmenler ödüllendirilmeli, eksikliği olan öğretmen de bunun karşılığını görmelidir.

Metin KOÇER
Metinkocer06@gmail.com

MEB' BEŞ KONUDA ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Madem her türlü yeniliğe, gelişmeye ve fikre açığız ve hem madem her türlü gelenekçi ve oturmuş uygulamaları bile cesurca değiştirmeye meyyal bir Milli Eğitim Bakanlığımız var artık, işte size birkaç ekstrem fikir:

BİR: Eğitim camiasında olanlar iyi bilir. Ne kadar yetersiz ve başarısız olursa olsun bir öğretmeni görevden almak deveyi iğne deliğinden geçirmekten zordur. Depresif rahatsızlığı olan, derslerde öğrencilere hiçbir katkısı olmayan, asosyal ve problemli de olsa bir öğretmen kendi isteğiyle tedavi olup ‘öğretmenlik yapması uygun değildir.’ raporu almazsa veya kendisi ‘öğretmenlikten ayrılıp başka bir göreve geçmek istiyorum’ demezse görevinde kalır.
Önerim şudur: Bu tip vakalarda yöneticiler kişinin tedavisini veya tıbbi tespitini re’sen yaptırabilme yetkisine sahip olmalıdır. Yetersizliği bilimsel ve objektif olarak tespit edilen kişilerin öğretmenlikle ilişkileri hiç zaman kaybetmeden kesilebilmelidir.

Bunun yanında sadece meslekten uzaklaştırılması gerekenler değil tüm öğretmenlerin sıkı şekilde denetlenmesi ve objektif kriterlerle performans ölçümlerinin yapılması gereklidir. Bu ölçümler neticesinde başarılı olanlara bu, gerek görevde yükselme gerekse ödül ve kariyer basamaklarında yükselme olarak yansıtılmalıdır. Aynı şekilde yapılan ölçümlerde yetersizliği tespit edilenler periyodik olarak hizmet içi eğitimlere tabi tutulmalı ve buna rağmen istenilen düzeye ulaşamayan öğretmenlerin meslekten uzaklaştırılmalarının önü açılmalıdır.
Bunları yazdığım için rahatsız olan bir grup olabilir ama şu unutulmamalıdır ki görevini iyi yapan insanlar çalışmalarının görülmesi ve ilaveten de eksikliklerini gidermek için denetlenmek isterler.

İKİ: Özellikle ortaöğretimin zorunlu olmasından sonra liselerde görev yapmak oldukça güçleşmiştir. Zorla sınıflara doldurulan ve örgün eğitime bilişsel, zekâ kapasitesi ve mental olarak uygun olmayan öğrencilerin bir şekilde okullarda tutulması için zorlama yoluna gidilmemelidir. Okullardaki akademik eğitim belirli bir düzeyin altına indirilmemelidir. Eskiden olduğu gibi lise mezunu denildiğinde ‘sosyal ve pozitif bilimlere temel olarak hâkim, yeterli düzeyde genel kültüre sahip’ insanlar anlaşılmalıdır. Yetersiz öğrenciler işletmelerle entegre mesleki eğitim ağırlıklı olmak üzere yaygın eğitime ve uzaktan öğretime yönlendirilmelidir. Bunu yaparken, yani ortaöğretim kurumlarının düzeyini belirli bir seviyede tutarken bilimsel çalışmalarla kurumların ölçme ve değerlendirme birlikteliği sağlanmaya çalışılmalıdır. Bu ortak sınavlar veya sondaj usulü denetimlerle sağlanabilir.
ÜÇ: Eğitim Kurumu yöneticilikleri ciddi şekilde ve uzmanlardan oluşan bir ekip çalışmasıyla ele alınmalı ve revize edilmelidir. Ciddi bir çalışmayla çok gereksiz kadroların işgal edildiği ve yetişmiş fakülte mezunlarının anlamsız şekilde memur olarak çalıştıkları görülecektir. 100 öğrencili bir okulda 5 idarecinin bulunduğunu bilmeyen yoktur. Norm kadro yönetmeliği tekrar incelenmeli ve anlamsız ve şişirilmiş kadrolar kaldırılmalıdır.

DÖRT: Eğitim Kurumlarında yöneticilik yapanların aldıkları ücretler yeniden gözden geçirilmelidir. Çeşitli kalemlerle beraber 1500 TL ders ücreti alan idareci yanında 600 TL ders ücreti alan da vardır. Ayrıca mesleki eğitim veren okullarda tam gün tam yıl eğitim verme işi denetlenmelidir. Koca yazda açılan bir iki kurs veya verilen birkaç yüz yüze eğitimden dolayı haftada 30 saat ek ders alınması uygulaması gözden geçirilmelidir. Eğitim yöneticileri arasında ‘Almancı’ durumunda bir kesimin olması diğer birçok yöneticiyi küstürmektedir. Aynı veya daha fazla işi yapan bir yönetici başkasının kendisinden 3-4 kat fazla ücret aldığını gördüğünde haklı olarak isyan etmektedir.
Örneğin: 200 öğrencili bir YBO müdürü sırf yatılı okul müdürü olduğu için haftada 30 saat ek ders ücreti alır. Ancak bu okul herhangi bir ortaokul olsaydı alacağı ek ders haftada 20 saat olacaktı. Görünürde YBO yatılı olduğu için adaletmiş gibi duruyor ancak durum göründüğünden farklıdır, şöyle ki: bahse konu okul normal bir ortaokul olsaydı bir müdür ve bir müdür yardımcısı tarafından idare edilecekti. Ancak YBO olduğu için bir müdür, bir müdür yardımcısı, pansiyon olduğu için pansiyondan sorumlu bir müdür yardımcısı (kız-erkekse bir de bayan), yine pansiyon olduğu için bir müdür başyardımcısı olmak üzere en az 4 idareciyle yönetilir. Anlayacağınız devlet zaten okulun yatılı olmasından dolayı ilave 2 yönetici vermek suretiyle tedbirini almıştır. Dolayısıyla müdüre 30, başyardımcıya 30, pansiyondan sorumlu yardımcıya 28, diğer yardımcılara 22 saat ek ders vererek haksızlık yapmaktadır.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yine kurulacak uzman bir komisyonla bu haksızlıkların en aza indirgenmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
BEŞ: Okullar taşımalı eğitim belasından kurtarılmalıdır. Öğrencilerin taşınması işi bütünüyle belediyelere devredilmelidir. Belediye artık araç filosu mu kurar, taşeron firmalara mı taşıtır kendi bileceği iştir ama taşıma yükü kesinlikle okullardan alınmalıdır.

Şoförlerin denetimi, yolcu kapasitesi, araçların uygunluğu ve güzergah gibi ayrıntılar eğitimcilerin omuzlarına yüklenmemelidir. Görevleri olmadığı halde sorumluluk yüklenen birçok yönetici bu sebeplerden dolayı soruşturma geçirmekte ve cezalar almaktadır.
İl ve ilçe müdürlükleri de taşıma ihalelerinde akıl almaz sorunlarla karşılaşabilmektedir. Şu anda özel idarelerde olması gereken sorumluluk hemen hemen bütünüyle il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine yüklenmiştir.

Örneğin hem ortaöğretimi zorunlu tutacaksınız hem de öğrencilerin taşınma işi ekim ayının sonuna sarkacak. Veliler hesabı il ve ilçe müdürlüklerinden soracak. Sınavla öğrenci alan okulların durumu ve pansiyonlara yerleşecek öğrenciler için yapılacak mahalli sınavlardan dolayı ortaöğretim taşıma işi mecburen gecikecek. Göz göre göre öğrenciler okul açıldığında en az 1 ay taşınamayacak.
Öğrencilerin taşınma sorununu çözmek için Nakdi destek verme seçeneği tüm yönleriyle değerlendirilmelidir.

Metin KOÇER

24 Ağustos 2013 Cumartesi

ROTASYONDA ASLINDA NE OLDU?

Taşra rotasyonu neden gereklidir?

Taşra yöneticilikleri zor ve yıpratıcı görevlerdir. Bir yöneticinin yıpranmışlığı onun başarılı olup olmadığıyla ilgili değildir. Herkesin bir gün söyleyecek sözü bitebilir. Uzun yıllar aynı görevde kalan yöneticilerde bir meslek körlüğü oluşur, göz alışması olur. Yeni bir göreve gidildiğinde yeni bir başlangıç ve heyecanla kişinin çalışmasına dinamizm gelir. Ayrıca ikili ilişkilerde de zaman içerisinde yozlaşma oluşması kaçınılmaz olur. Diğer taraftan bir yöneticinin çalıştığı yer mahrumsa sürekli bir mağduriyet; çalıştığı yer mamursa sürekli ödül halinde olma adalet anlayışına muhalefettir. Nimet ve külfet paylaşılmalıdır.
Ayrıca bir yöneticinin sonsuza kadar aynı görevde kalamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Adil bir yer değiştirme sistemi oturtulmadığında meclis kulisleri; ara renkli ve parlak kravatlı, zorlama gülüşlü, ceketi adeta fermuar çekilmiş gibi boynuna kadar ilikli, ezik, kişiliksiz, el etek öpen yöneticilerle sürekli dolup taşmaya mahkûmdur.

Bu rotasyonun olmamasıyla eskiden olduğu gibi bundan böyle de Güven Park; randevu bekleyen, ceketini iliklediğinde göbeği iki ilik arasından taşan, kravatını ne kadar sıkarsa sıksın gömleklerinin son düğmesi kavuşmayan, yarı ütülü pantolonlu yoz müdürleri ağırlamaya devam edecektir. Veya müdürler böyle olmak zorunda kalacaklardır.
UEYDER’in İşi Gücü Rotasyon muydu?

Dernek yöneticileri bu konuda kendilerini savunabilirler ama konuyu yakından takip eden biri olarak şunu söyleyebilirim ki bu tespit çok büyük bir haksızlıktır. Dernek ilk kurulduğunda en büyük hedef çok ciddi sıkıntı olan mali hakların düzeltilmesiydi. Nitekim bu çalışmalar netice verdi ve yöneticiler ek ders yerine ek ödeme almak suretiyle en azından diğer ilçe müdürleri ve emsalleri şube müdürleriyle eşit gelire sahip olabildiler. Kuşkusuz bu yeterli olmadı ve hala bir ilçe müdürü toplamda bir yatılı okul müdürünün çok gerisinde kazanca sahiptir ve bu sık sık dile getirilmektedir. Yine ayrıca biraz insaf ve izan sahibi herkes teslim eder ki dernek yöneticileri MEB taşra yöneticilerinin 3600 ek göstergeye kavuşması için şişeler dolusu mürekkep harcamışlardır. Bu çabalar sürecektir de. Ancak tüm bunlar, yıllardır çakılı ve mahrum yerlerde çalışmak zorunda kalan taşra yöneticilerinin adil bir yer değiştirmeye tabi tutulması için çaba göstermeye engel değildir.

Rotasyon Yanlısı Yazanlar Kişisel Çıkarlarına mı Hizmet Ediyorlar?
Birçoğunu çok yakında –epey yakından- tanıyan biri olarak söyleyebilirim ki bu tespit de kasıtlı ve tahrik amaçlı bir iftiradır. Bu yöneticilerin birçoğu orta ve ortanın üstü sayılabilecek görevlerdedir. Amaçları sadece onurlu ve kurumsal bir görevdir. Devletiyle barışık, adaletle yönetilen, seçkinci anlayıştan uzak, eşitlikçi ve haysiyetli bir vazifeye kavuşmak için çaba gösterilmiştir.

Şunun altını net olarak çizmek gerekir ki taşra yöneticileri siyasi erkle çatışma içine girmeyi akıllarından bile geçirmemektedir. Bilakis aklı başında her yönetici hem kendi çıkarları hem de kurumuna azami katkı açısında siyasi iktidarla mutlak bir uyum içerisinde çalışmak zorunda olduğunun bilincinde olmalıdır. Ancak, taşra yöneticiliklerinin siyasi görevler olduğu algısı da son derece rahatsız edicidir. Siyaseti siyasetçiler yapmalıdır. Bir siyasi partinin işlerini ilçe ve il başkanlarıyla kendi yerel teşkilatları yürütür. Taşra yöneticileri devletin memurlarıdır ve devletin mevzuatı ve hedefleri doğrultusunda hükümetin icraatlarını yürütürler. Burada şunu da netleştirmek lazımdır ki hükümet partiden başka bir şeydir. Hükümet, yasama ve yargıyla birlikte devletin organlarından biridir. Örneğin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki kimliği vardır. Birincisi hükümet başkanı görevi ki bu görevi dolayısıyla devleti temsil eder ve bir ildeki tüm faaliyetlerinde kendisine ilin valisi eşlik eder. Diğer bir kimliği parti başkanlığıdır. Erdoğan, parti başkanı sıfatıyla parti çalışması yaparken veya siyasi bir miting yaparken devletin valisi orada bulunmaz ve işine bakar. Bu ayrımı iyi anlamak ve irdelemek gereklidir.
İzah etmek istediğimiz şey özetle: Taşra yöneticilerinin il ve ilçe başkanlarına yalvar yakar kulis yapmalarını başarı olarak ortaya koymak, her biri fakülte mezunu ve teknik görevlerde bulunan yöneticilere ve o düzeydeki diğerlerine çok büyük bir züldür.

Rotasyon Neden Engellendi?
Adil bir yer değiştirme sisteminin getirilmesi MEB için cumhuriyet tarihinin en anlamlı hamlesi olacaktı. Ancak özellikle Ankara, İstanbul, İzmir ve başka birkaç büyük ildeki ‘beyaz’ yöneticiler yukarıda da belirtiğimiz gibi çılgınca ve fütursuzca kulis yaptılar. Siyasilerin önünde eğildiklerinde neredeyse başlarını yere çarpacak kadar riskli akrobatlık yapan, eş- dost ve akrabalık gibi olabilen her türlü ilişkiyi sonuna kadar sömüren, siyasileri taciz edercesine her ortamda ve her zeminde bu uygulamanın olumsuz olduğunu ifade eden yöneticiler, şimdilik hedeflerine ulaşmış görünüyorlar.

Burada şunu da açıkça ifade etmek lazım ki bu yöneticilerin bel hizasından bırakıldıklarında yere düşene kadar yedi takla atarak vahşice mücadele etmelerinin en önemli amili paradır. Evet para. Bu saydığımız büyük iller ve bu illerin ilçelerinde çok ciddi anlamda MTSK geliri olan yöneticiler bu ballı görevleri bırakmak istemiyorlar. Bunun yanında dolaylı menfaatler ve toplumun kaymak tabakasıyla doğrudan temas halinde olmalarının sağladığı sahte itibar ve statü de Allah için bırakılacak gibi değildir! Yanlış anlaşılmasın bu kadar takladan sonra bu yöneticilerin işgal ettikleri görevlere verecek itibarları kalmaz, bahsettiğim şey işgal ettikleri görevlerden aldıkları kazip itibardır.
Müsteşar’ın Rotasyon Serüvenini Nasıl Değerlendireceğiz?

Sayın Tekin bu süreçte sonuna kadar direnmiştir. Hakkını teslim etmek lazım ki Sayın Tekin rotasyonun kesinlikle yapılması gerekliliğine inanmış ve bu yolda son ana kadar kararlılıkla durmuştur. Ancak kelimenin gerçek anlamıyla son saniyede Sayın Başbakan’ın talimatıyla parmak düğmeye giderken uygulamadan vaz geçilmiştir. Televizyon röportajında Sayın Tekin’in vücut diline dikkat edenler ne kadar üzgün ve mahcup olduğunu hissetmişlerdir. Özellikle moderatörün ‘Taşra rotasyonu yapılacak mı?’ sorusuyla Sayın Tekin ‘Tuvalete gitmek için izin alıp kantinde yakalanan öğrenci’ psikolojisine girerek ‘Bu soruyu sormasanız iyiydi.’ demeye getirmiştir. Aslında Sayın Tekin’in yapması gereken şey derhal istifasını vererek inanmadığı bir uygulamaya ortak olmamasıdır ama ben şahsen Sayın Tekin’in istifa etmemesini de anlayışla karşılama taraftarıyım. Neticede genç yaşta böyle bir göreve gelmiş ve istikbali parlak başarılı bir bürokrattır. 2014 Haziranında mevcut yönetmeliği uygulayarak durumu toparlama şansına da hala sahiptir.
2014’te Yönetmelik Uygulanır mı?

Daha önce Çalışma Bakanı Sayın Faruk Çelik, tüm bakanlıkları kapsayan bir yönetmelik hazırlandığını ifade etmişti. Nitekim Sayın Tekin de DPB tarafından yönetmeliğin bitirilerek imzaya çıktığını ve bu yönetmeliğe uygun olarak kendi yönetmeliklerini yeniden revize edebileceklerinden bahsetti. Fazla uzatmaya gerek yok. Yöneticiler özellikle 22 Ağustos darbesinden sonra tüm beklenti ve inançlarını yitirmişlerdir. Bu saatten sonra Bakanlık yetkililerine sadece ‘Allah bir’ derlerse inanılacaktır.
Rotasyon yapılsaydı ne olurdu?

Ne masallar anlatıldı. Kurum hafızası silinirmiş, işler yarım kalırmış, uyum problemleri çekilirmiş, mış, miş, muş, müş…
Bunların tamamı masaldır, dikkat edin hikâye falan değil haza masal. Yani gerçekle ilişkisi olmayan, yani hayal, yani doğaüstü, yani zorlama.

Maalesef Sayın Tekin de kerhen bu masaldan alıntılar yaptı.
Rotasyon yapılsaydı iğne ucu kadar bir aksaklık olmazdı. Derhal işler yoluna girer, yeni yöneticiler eskilerin açıklarını kapatır, yeni bir ivmeyle taşra teşkilatı bütünüyle ağustos böcekliğinden bal arısı kovanına evrilirdi.

Şimdi Ne Olacak?
‘Asrın müceddidi’nin şu sözüne imanımız vardır: “Beşer, zâhirî esbaba bakar; bazen yanlış eder, zulmeder. Fakat kader, başka noktalara bakar, adalet eder.”

İnanıyoruz ki şer gibi görünen şeylerde hayır, hayır gibi görünen şeylerde şer olabilir. Neticede bu iptal belki de hayırlara vesile olacaktır. Ancak yine inanıyoruz ki ‘Beşer zulmeder Allah adalet eder.’ Neticede bizim için hayırlı da olsa bu yapılan işin zulüm olduğu gerçeğini değiştirmez.
Hâsılı ucunda ölüm yok, yöneticiler işlerinin başındalar. Herkesin bir hesabı varsa asıl hesap sahibinin Allah olduğuna inancımız tamdır. ‘Büyük’ müdürlerin ‘düzen’leri bozulmamış olacak, ‘küçük’ müdürler alıştıkları zorluklarla mücadele etmeye devam edecekler. Bakanlık yetkilileri hiçbir şey olmamış gibi – belki biraz göz bebeklerine bakmakta güçlük çekseler de- konuşmaya ve işlerini yapmaya devam edecekler. Yine sıcak havalarda takım elbiselerle meclisin dar koridorlarında ve Milletvekili kapılarında koltuklarının altları terleyerek bekleyen yağız müdürler görmeye devam edeceğiz.

Hayat devam edecek anlayacağınız!

Metin KOÇER
metinkocer06@gmail.com
 

 

 

 

17 Ağustos 2013 Cumartesi

TEŞEKKÜRLER YİĞİT MÜSTEŞAR


Başta Sayın Bakan’ım ve taşra teşkilatı yönetmeliğindeki icrai etkisinden dolayı da özellikle Sayın Müsteşarım,

Taşra yöneticileri yer değiştirme işlemini sonlandırmak üzeresiniz. Bu yaptığınız icraat hiç kuşkunuz olmasın ki Milli Eğitim Bakanlığı için büyük bir atılım olacaktır. ‘İşler aksar’, ‘ Alışma süreci uzar’ vb. gibi dayanaksız ve anlamsız gerekçeleri göz ardı etmekle çok isabetli bir karar aldınız ve inanın yöneticiler yeni yerlerine gittiklerinde çok daha etkili ve verimli çalışacaklardır.

Sayın Müsteşarım, siz bizlere değer verdiğinizi ve adil olduğunuzu gösterdiniz ya; inanın bizler de sisteme ve güzel ülkemize bundan böyle daha büyük bir inançla sarılıp sahip çıkacağımıza, ülkemizin güzel evlatlarının en iyi eğitimi almaları ve onların milli manevi değerleri haiz, pırıl pırıl vatan evlatları olarak yetişmelerine azami katkı sunacağımıza söz veririz.

Sayın Müsteşarım, belki şu an çalıştığımız beldeden daha mahrum bir yere gideceğiz ama bileceğiz ki bundan böyle bizler özel ve kurbiyet gerektiren ilişkilere gerek duymaksızın devletimiz ve hükümetimiz bizim hakkımızı savunacak ve bize eşit muamele yapacaktır.

Bizler devlet ve hükümet politikalarını cari mevzuat çerçevesinde yürütmekle görevli olduğumuzun ve bunu yaparken gerek bürokrasiyle gerekse de belediye ve yerel siyasetle iyi ilişki ve diyalogla, hiçbir çatışmaya yol açmadan huzur ortamında en verimli şekilde çaba göstermemiz gerektiğinin bilincindeyiz.

Tüm ayak oyunlarına ve ‘özel ilişkilerini’ kullanan yöneticilere rağmen bu sağlam duruşunuz bize güç vermiştir.

Her ne kadar yönetmeliğin çıkmasından hemen önce yapılan atamalar bu rotasyona bir miktar gölge düşürse de neticede sizin de bazı dengeleri gözettiğinizin ve bu atamalara içinize sinmeyerek onay verdiğinizin farkındayız. Sizin gibi adil, dürüst, güçlü ve etkili bir Müsteşara sahip olmak sadece bizim için değil Bakanlığımız ve ülkemiz için de bir şanstır.

Sayın Müsteşarım, bu noktada sizden son bir talebimiz daha olacak o da bu uygulamanın ilanihaye sürmesidir.

Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bir kez uygulanıp sonradan rafa kaldırılırsa rotasyona tabi olan yöneticilere çok büyük haksızlık yapılmış olacaktır. Bu uygulamanın kurumsallaşması ve kalıcı olması hem bizim büyük bir isteğimiz hem de büyük bir gerekliliktir.

Bu yönetmeliği hayata geçiren Sayın Bakanımıza, Sayın Müsteşarımıza ve siyasi iradeye şükranlarımı sunuyorum.

Eğitim tarihimizin en önemli icraatlarından biri olarak kabul ettiğim bu yer değiştirme uygulamasının eğitim camiasına ve ülkemize hayırlı olmasını dilerim.
 
Metin KOÇER

 

 

13 Ağustos 2013 Salı

Öğretmenlik mesleği kan kaybetmeye devam ediyor.


Eğitim fakültesi mezunlarının ‘Atanamayan öğretmenler’ olarak kanıksanması ve eğitim fakültesi mezunlarının işsizler ordusu olarak algılanması neticesinde bu yıl öğretmenlik programlarına giriş taban puanları ciddi anlamda düştü. Bu düşüşün ileriki yıllarda artarak devam etmesi kuvvetle muhtemel görünüyor. En az 10-15 yıldır çok yüksek puanla, neredeyse hukuk ve tıp fakülteleriyle yarışarak öğrenci kabul eden eğitim fakültelerinin öğrenci profillerinin giderek zayıflayacak olması görünen köydür!

Öğretmen yetiştirmenin bir de ortaöğretim boyutu var. Köy enstitülerinden başlayarak öğretmen okulları ve öğretmen liselerinden sonra Anadolu Öğretmen Liselerinde öğretmen adayı yetiştiren MEB, son yıllarda bu zinciri kopardı. Önce yönetici ve öğretmen atamasında sıradanlaşan AÖL’ler Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğünde alınarak Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne bağlandı. Böylece herhangi bir Anadolu lisesine dönüştürülen Anadolu Öğretmen Liseleri asıl darbeyi, öğrencilerinin eğitim fakültelerine girerken aldıkları ek puanların kaldırılmasıyla yedi. Tüm bunlardan sonra bir de Bakanlık emriyle kontenjanlarını artıran AÖL’lerin bu yıl taban puanları 50 ila 100 puan arasında düştü.

Tüm bunlardan sonra ne mi olacak? Zaten itibar erozyonuna uğrayan öğretmenlik mesleği özelliksiz, niteliksiz ve sıradan hale gelecek.

Metin KOÇER
metinkocer06@gmail.com

9 Ağustos 2013 Cuma

Aman ha Sayın Başbakan’ım


Taşra yöneticileri rotasyonu için artık son günler yaşanıyor.  Ağustostan itibaren tercihler alınmaya başlanacak. Ay sonuna kadar da ilişikler kesilmiş olacak.
En son yapılan yönetmelik değişikliğiyle ve sayın Tekin’in sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalardan sonra zerre kadar şüphesi kalmayan yöneticiler yeni duruma göre hazırlandılar. Evlerini kiraya verenler oldu, arkadaşlarıyla veda yemeği yiyenler oldu. Dolayısıyla yöneticiler zihnen rotasyona uğradı zaten.

Tüm bunlara rağmen hala mide bulandıran haberler gelmeye devam ediyor. Duyumlarımıza göre İstanbul’da bir grup yönetici il başkanı Aziz Babuşçu’yla görüşmüşler ve rotasyonun ertelenmesi konusunu doğrudan Başbakan’a iletmesini istemişler. Konu Başbakan’a iletilmiş ve Sayın Erdoğan ‘bu konu daha önce de bana iletildi.’ Demiş. Konuyla ilgili olarak Sayın Erdoğan’ın ne tavır takındığı bilinemiyor.

Aman ha Sayın Başbakan’ım
Sayın Başbakan’ın bu konu siyasi değil teknik bir konudur. Bu kadar gelişmeden sonra kendi Bakan’ınızı ve Kendi atadığınız müsteşarınızı zor durumda bırakmayın.

Bırakın ağzınızdan çıkan sözü bir bakışınız ve imanızın bile emir telakki edildiğini biliyoruz. Bu konuda rotasyon karşıtı bir tutum sergilerseniz ya da bir yıl ertelensin derseniz iş büyük karmaşaya girer.

Sayın Başbakan’ım Bakan’ınıza ve Müsteşarınıza güvenin. İşler size anlatıldığı gibi değil. Rotasyon olursa hiçbir sıkıntı yaşanmayacağı gibi çok büyük problemler de ortadan kalkar.

Ey İstanbul’daki bazı müdürler
Eğer denilen doğru ve hala kalmak için mücadele ediyorsanız yazıklar olsun. Siz kendinizi İstanbul beyefendisi mi sanıyorsunuz? Bu yaptığınız düğünlerde silah ateşleyen magandaların tavrına daha çok benziyor. Bölücülük yapmayın, Türkiye Cumhuriyeti Anadolu’suyla Trakya’sıyla bir bütündür. Siz İstanbul’un değil Türkiye Cumhuriyeti’nin müdürüsünüz.

Bu konuda siyasilerin en ufak bir kusuru yoktur. Onlar işe siyasi bakar ve talepleri iletirler. Ancak bu konu teknik bir iştir. Kendi Bakan’ına ve müsteşarına, dolayısıyla mensup olduğu Bakanlığa saygısızca hala siyasi mercilerden ertelenme talep etmek size yakışıyor mu? Açık yazmak lazım gelirse bu taleplerinizin MTSK'lardan elde ettiğiniz parayla ilgili olduğunu düşünüyorum.

Bir başka zayıf duyumumuz da şu: Güya rotasyon yapılacakmış, ilişikler kesilmeyecekmiş. İlişikler 2014 yazında kesilecekmiş ve o zamana kadar herkes eski yerlerinde görev yapmaya devam edecekmiş.

Saçma sapan bir taleptir bu. Bu talep Bakanlık tarafından dikkate bile alınmayacak ciddiyettedir.

İstirham ediyorum artık bu dedikodular sona ersin. Türkiye Cumhuriyeti kurum ve kuruluşlarıyla ciddi bir devlettir.
Zihnen ve ruhen yer değiştirmeye şartlanmış yöneticiler böyle bir travmayı kaldıramazlar.

Metin KOÇER
metinkocer06@gmail.com