BİR: Eğitim camiasında olanlar iyi bilir. Ne kadar yetersiz
ve başarısız olursa olsun bir öğretmeni görevden almak deveyi iğne deliğinden
geçirmekten zordur. Depresif rahatsızlığı olan, derslerde öğrencilere
hiçbir katkısı olmayan, asosyal ve problemli de olsa bir öğretmen kendi
isteğiyle tedavi olup ‘öğretmenlik yapması uygun değildir.’ raporu almazsa veya
kendisi ‘öğretmenlikten ayrılıp başka bir göreve geçmek istiyorum’ demezse
görevinde kalır.
Önerim şudur: Bu tip vakalarda yöneticiler kişinin
tedavisini veya tıbbi tespitini re’sen yaptırabilme yetkisine sahip olmalıdır. Yetersizliği
bilimsel ve objektif olarak tespit edilen kişilerin öğretmenlikle ilişkileri
hiç zaman kaybetmeden kesilebilmelidir.
Bunun yanında sadece meslekten uzaklaştırılması gerekenler
değil tüm öğretmenlerin sıkı şekilde denetlenmesi ve objektif kriterlerle
performans ölçümlerinin yapılması gereklidir. Bu ölçümler neticesinde başarılı
olanlara bu, gerek görevde yükselme gerekse ödül ve kariyer basamaklarında yükselme
olarak yansıtılmalıdır. Aynı şekilde yapılan ölçümlerde yetersizliği tespit
edilenler periyodik olarak hizmet içi eğitimlere tabi tutulmalı ve buna rağmen
istenilen düzeye ulaşamayan öğretmenlerin meslekten uzaklaştırılmalarının önü
açılmalıdır.
Bunları yazdığım için rahatsız olan bir grup olabilir ama şu
unutulmamalıdır ki görevini iyi yapan insanlar çalışmalarının görülmesi ve ilaveten
de eksikliklerini gidermek için denetlenmek isterler.
İKİ: Özellikle ortaöğretimin zorunlu olmasından sonra
liselerde görev yapmak oldukça güçleşmiştir. Zorla sınıflara doldurulan ve örgün
eğitime bilişsel, zekâ kapasitesi ve mental olarak uygun olmayan öğrencilerin
bir şekilde okullarda tutulması için zorlama yoluna gidilmemelidir. Okullardaki
akademik eğitim belirli bir düzeyin altına indirilmemelidir. Eskiden olduğu
gibi lise mezunu denildiğinde ‘sosyal ve pozitif bilimlere temel olarak hâkim,
yeterli düzeyde genel kültüre sahip’ insanlar anlaşılmalıdır. Yetersiz öğrenciler
işletmelerle entegre mesleki eğitim ağırlıklı olmak üzere yaygın eğitime ve
uzaktan öğretime yönlendirilmelidir. Bunu yaparken, yani ortaöğretim
kurumlarının düzeyini belirli bir seviyede tutarken bilimsel çalışmalarla
kurumların ölçme ve değerlendirme birlikteliği sağlanmaya çalışılmalıdır. Bu ortak
sınavlar veya sondaj usulü denetimlerle sağlanabilir.
ÜÇ: Eğitim Kurumu yöneticilikleri ciddi şekilde ve
uzmanlardan oluşan bir ekip çalışmasıyla ele alınmalı ve revize edilmelidir. Ciddi
bir çalışmayla çok gereksiz kadroların işgal edildiği ve yetişmiş fakülte
mezunlarının anlamsız şekilde memur olarak çalıştıkları görülecektir. 100
öğrencili bir okulda 5 idarecinin bulunduğunu bilmeyen yoktur. Norm kadro
yönetmeliği tekrar incelenmeli ve anlamsız ve şişirilmiş kadrolar
kaldırılmalıdır.
DÖRT: Eğitim Kurumlarında yöneticilik yapanların aldıkları
ücretler yeniden gözden geçirilmelidir. Çeşitli kalemlerle beraber 1500 TL ders
ücreti alan idareci yanında 600 TL ders ücreti alan da vardır. Ayrıca mesleki
eğitim veren okullarda tam gün tam yıl eğitim verme işi denetlenmelidir. Koca yazda
açılan bir iki kurs veya verilen birkaç yüz yüze eğitimden dolayı haftada 30
saat ek ders alınması uygulaması gözden geçirilmelidir. Eğitim yöneticileri
arasında ‘Almancı’ durumunda bir kesimin olması diğer birçok yöneticiyi
küstürmektedir. Aynı veya daha fazla işi yapan bir yönetici başkasının
kendisinden 3-4 kat fazla ücret aldığını gördüğünde haklı olarak isyan
etmektedir.
Örneğin: 200 öğrencili bir YBO müdürü sırf yatılı okul müdürü
olduğu için haftada 30 saat ek ders ücreti alır. Ancak bu okul herhangi bir ortaokul
olsaydı alacağı ek ders haftada 20 saat olacaktı. Görünürde YBO yatılı olduğu
için adaletmiş gibi duruyor ancak durum göründüğünden farklıdır, şöyle ki: bahse
konu okul normal bir ortaokul olsaydı bir müdür ve bir müdür yardımcısı
tarafından idare edilecekti. Ancak YBO olduğu için bir müdür, bir müdür yardımcısı,
pansiyon olduğu için pansiyondan sorumlu bir müdür yardımcısı (kız-erkekse bir
de bayan), yine pansiyon olduğu için bir müdür başyardımcısı olmak üzere en az
4 idareciyle yönetilir. Anlayacağınız devlet zaten okulun yatılı olmasından
dolayı ilave 2 yönetici vermek suretiyle tedbirini almıştır. Dolayısıyla müdüre
30, başyardımcıya 30, pansiyondan sorumlu yardımcıya 28, diğer yardımcılara 22
saat ek ders vererek haksızlık yapmaktadır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yine kurulacak uzman bir
komisyonla bu haksızlıkların en aza indirgenmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
BEŞ: Okullar taşımalı eğitim belasından kurtarılmalıdır. Öğrencilerin
taşınması işi bütünüyle belediyelere devredilmelidir. Belediye artık araç
filosu mu kurar, taşeron firmalara mı taşıtır kendi bileceği iştir ama taşıma
yükü kesinlikle okullardan alınmalıdır.
Şoförlerin denetimi, yolcu kapasitesi, araçların uygunluğu
ve güzergah gibi ayrıntılar eğitimcilerin omuzlarına yüklenmemelidir. Görevleri
olmadığı halde sorumluluk yüklenen birçok yönetici bu sebeplerden dolayı
soruşturma geçirmekte ve cezalar almaktadır.
İl ve ilçe müdürlükleri de taşıma ihalelerinde akıl almaz
sorunlarla karşılaşabilmektedir. Şu anda özel idarelerde olması gereken
sorumluluk hemen hemen bütünüyle il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine
yüklenmiştir.
Örneğin hem ortaöğretimi zorunlu tutacaksınız hem de öğrencilerin
taşınma işi ekim ayının sonuna sarkacak. Veliler hesabı il ve ilçe
müdürlüklerinden soracak. Sınavla öğrenci alan okulların durumu ve pansiyonlara
yerleşecek öğrenciler için yapılacak mahalli sınavlardan dolayı ortaöğretim
taşıma işi mecburen gecikecek. Göz göre göre öğrenciler okul açıldığında en az
1 ay taşınamayacak.
Öğrencilerin taşınma sorununu çözmek için Nakdi destek verme
seçeneği tüm yönleriyle değerlendirilmelidir.
Metin KOÇER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder